Bir önceki
yazıda obeziteyi genel olarak anlattık. Dedik ki, yağ dokusunun diğer
dokulardan fazlalığı obezitedir.
Peki bu yağ
hücreleri nasıl hücrelerdir.
Vücudumuzda
iki tip yağ hücresi ve buna bağlı dokusu var; Kahverengi yağ hücreleri ve
dokusu, beyaz yağ hücreleri ve dokusu.
Kahverengi yağ dokusu; Bu dokuyu oluşturan kahverengi
yağ hücreleri çok fazla miktarda mitokondri taşır. Mitokondriler ki vücudumuzun
enerji üreten merkezleridir. Bunlar bir nevi enerji santralleridir. Mitokondrilerinin
fazlalığı nedeni ile de mikroskopta kahverengi görülür, kahverengi yağ
hücreleri. Bu hücreler yağı depolamazlar aksine harcarlar ve vücut için gerekli
olan ısıyı sağlarlar.
Kahverengi yağ dokusunun en fazla olarak taşıdığımız
dönem yeni doğan dönemidir.
Bu dönemde bebek, ısı dengesini bu hücrelerle
sağlar ve hayatta kalmayı başarır. Yoksa bir düşünün. Anne karnında sabit
sıcaklığa alışmış bir yavru var ve dünyaya geldiğinde dünya ısısı çok farklı.
Bu sıcaklık farklılıklarına adaptasyonu işte bu kahverengi yağ hücreleri
sağlar. Yaş ilerledikçe bu hücrelerimiz azalır. Genellikle büyük damarlarımızın
çevresini sarararak kan ısımızın sabit kalmasını gerçekleştirirler.
Peki vücut
ısısı ideal olmazsa ne olur? İdealin altı hipotermi olarak bilinir. 34 0C’nin
altı uyku ve bir daha uyanmama durumunu yani ölüm ile sonuçlanır. 40 0C
ve üzeri ise yumurtanın ısıyı gördüğünde gösterdiği tepkime gibi vücudumuzdaki
proteinler de pişer ve denatüre olur. Proteinler, enzim, hormon ve daha birçok
görevi olan makromoleküllerdir. İşte hipertermi neticesinde de protein
denatürasyonu neticesinde yine canlı şoka girer ve geri dönülemez noktaya
gelindiyse bireyin dünya yolculuğu biter.
Vücuttaki
ısının sabit olması, 36.5±0.5 0C civarında seyretmesi önemlidir ve
termogenesis olarak ifade edilir. Çünkü vücut bu ısıda metabolik faaliyetlerini
yürütebilmektedir. İşte kahverengi yağ hücrelerimiz termogenesisi sabit tutmak
için çalışan bir sistemdir ve bunun için sürekli olarak yağ yakar.
Beyaz yağ
dokusu; Bu dokuyu oluşturan yağ hücrelerimiz yağı depolayan, saklayan hücreler.
Birazda cimriler, depoladıkları ürünleri öyle kolay kolay harcama yanlısı
değiller.
Vücudun her organında her dokusunda, her bölgesinde olabilirler. En
çok sevdikleri bölgeler ise erkeklerde göbek bölgesi, kadınlarda kalçalar.
Tersi durumlarda söz konusu ancak ben genel olarak söylüyorum. Literatür de bu
şekilde isimlendirmişler. Göbek çevresi depolaması elma tipi, kalça bölgesi
depolaması ise armut tipi olarak adlandırılmış. Sonra öbek öbek yağ keseleri
vücuda yerleşiyor ve bir bakmışsın obezite.
Burada
eminim sizin de aklınıza gelmiştir. Neden herkeste aynı değil sistem. Bazı
insanlar elma tipi, bazıları armut tipi, bazıları su içse yarıyor, bazıları
baklava yese incecik. Yalnız lütfen kendimizi kandırmayalım bu noktada. Reel
olarak değerlendirin. Bazı kimseler de bir tepsi baklava yemeyi gözü kesip
yarım kilo baklava yediğinde az yedim zannediyorsa durum o kişinin
değerlendirmesinde, aslında iştahında sıkıntı var demektir. Ancak gerçektende
bazı kimselerde var ki bir kilo baklava yese bir şey olmuyor, incecik. Bazıları
da 3-5 kilo alabilmek için o kadar çabalıyor ki, duyan gören şaşırıyor.
Neden mi?
Bazı
bireylerin metabolizma hızı yüksek. Bu kişiler yediklerini hızlı bir şekilde
yakacak potansiyeldeler. Yalnız şu uyarıyı yapmak zorundayım. Metabolizma hızı
denilince barsak hareketliliği zannediliyor. Bahsettiğim metabolizma hızı
birinci yazıda bahsettiğim bazal metabolizma [kalbin atımı, solunum, kan
dolaşımı, beynin ve sinir hücrelerinin çalışması, hücre büyümesi, yenilenmesi,
vücut ısısının normal düzeyde tutulması (36.5±0.5 0C) bağırsakların
hareketleri, midemizin sindirim için kullandığı enerji vs.] ve günlük
ihtiyaçlarımız için kullandığımız enerji harcama miktarı.
Bütün bunlar
ise genetiğimizde saklı. Genlerimiz bizim bir ürünü nasıl enerjiye
çevireceğimizi ya da o enerjiyi nasıl kullanacağımızı belirleyen bileşenlerdir.
Bu yapılarda oluşan mutasyonlar, bozukluklar bu sistemimizi değiştirmektedir.
Bu noktada,
enerji metabolizması, nutrigenetik, nutrigenomik, nutriepigenetik kavramları
giriyor devreye. Vücudumuz çok bileşenli bir mekanizma.
Bu mekanizmalar tıkır
tıkır çalışırsa sağlıklıyız, fitiz; çalışmazsa da hastayız. Buradan
anlayacağımız şey obezitede bir hastalıktır ve birçok hastalığa zemin hazırlar.
Bu yüzden ihmal edilmemelidir.
Nutrigenetik,
nutrigenomik, nutriepigenetik konuları da bir diğer yazının konusu olsun.
Enerjinizi
mutlulukla harcadığınız günler dileği ile,
Bir
akademisyenin kadrajı
Müzeyyenname