28 Nisan 2018 Cumartesi

II-OBEZİTE;YAĞ DOKUSU



Bir önceki yazıda obeziteyi genel olarak anlattık. Dedik ki, yağ dokusunun diğer dokulardan fazlalığı obezitedir.
Peki bu yağ hücreleri nasıl hücrelerdir.
Vücudumuzda iki tip yağ hücresi ve buna bağlı dokusu var; Kahverengi yağ hücreleri ve dokusu, beyaz yağ hücreleri ve dokusu.
Kahverengi yağ dokusu; Bu dokuyu oluşturan kahverengi yağ hücreleri çok fazla miktarda mitokondri taşır. Mitokondriler ki vücudumuzun enerji üreten merkezleridir. Bunlar bir nevi enerji santralleridir. Mitokondrilerinin fazlalığı nedeni ile de mikroskopta kahverengi görülür, kahverengi yağ hücreleri. Bu hücreler yağı depolamazlar aksine harcarlar ve vücut için gerekli olan ısıyı sağlarlar. 

Kahverengi yağ dokusunun en fazla olarak taşıdığımız dönem yeni doğan dönemidir. 



Bu dönemde bebek, ısı dengesini bu hücrelerle sağlar ve hayatta kalmayı başarır. Yoksa bir düşünün. Anne karnında sabit sıcaklığa alışmış bir yavru var ve dünyaya geldiğinde dünya ısısı çok farklı. Bu sıcaklık farklılıklarına adaptasyonu işte bu kahverengi yağ hücreleri sağlar. Yaş ilerledikçe bu hücrelerimiz azalır. Genellikle büyük damarlarımızın çevresini sarararak kan ısımızın sabit kalmasını gerçekleştirirler. 
                            
Peki vücut ısısı ideal olmazsa ne olur? İdealin altı hipotermi olarak bilinir. 34 0C’nin altı uyku ve bir daha uyanmama durumunu yani ölüm ile sonuçlanır. 40 0C ve üzeri ise yumurtanın ısıyı gördüğünde gösterdiği tepkime gibi vücudumuzdaki proteinler de pişer ve denatüre olur. Proteinler, enzim, hormon ve daha birçok görevi olan makromoleküllerdir. İşte hipertermi neticesinde de protein denatürasyonu neticesinde yine canlı şoka girer ve geri dönülemez noktaya gelindiyse bireyin dünya yolculuğu biter.


Vücuttaki ısının sabit olması, 36.5±0.5 0C civarında seyretmesi önemlidir ve termogenesis olarak ifade edilir. Çünkü vücut bu ısıda metabolik faaliyetlerini yürütebilmektedir. İşte kahverengi yağ hücrelerimiz termogenesisi sabit tutmak için çalışan bir sistemdir ve bunun için sürekli olarak yağ yakar.
Beyaz yağ dokusu; Bu dokuyu oluşturan yağ hücrelerimiz yağı depolayan, saklayan hücreler. Birazda cimriler, depoladıkları ürünleri öyle kolay kolay harcama yanlısı değiller. 


Vücudun her organında her dokusunda, her bölgesinde olabilirler. En çok sevdikleri bölgeler ise erkeklerde göbek bölgesi, kadınlarda kalçalar. Tersi durumlarda söz konusu ancak ben genel olarak söylüyorum. Literatür de bu şekilde isimlendirmişler. Göbek çevresi depolaması elma tipi, kalça bölgesi depolaması ise armut tipi olarak adlandırılmış. Sonra öbek öbek yağ keseleri vücuda yerleşiyor ve bir bakmışsın obezite.
Burada eminim sizin de aklınıza gelmiştir. Neden herkeste aynı değil sistem. Bazı insanlar elma tipi, bazıları armut tipi, bazıları su içse yarıyor, bazıları baklava yese incecik. Yalnız lütfen kendimizi kandırmayalım bu noktada. Reel olarak değerlendirin. Bazı kimseler de bir tepsi baklava yemeyi gözü kesip yarım kilo baklava yediğinde az yedim zannediyorsa durum o kişinin değerlendirmesinde, aslında iştahında sıkıntı var demektir. Ancak gerçektende bazı kimselerde var ki bir kilo baklava yese bir şey olmuyor, incecik. Bazıları da 3-5 kilo alabilmek için o kadar çabalıyor ki, duyan gören şaşırıyor.

Neden mi?
Bazı bireylerin metabolizma hızı yüksek. Bu kişiler yediklerini hızlı bir şekilde yakacak potansiyeldeler. Yalnız şu uyarıyı yapmak zorundayım. Metabolizma hızı denilince barsak hareketliliği zannediliyor. Bahsettiğim metabolizma hızı birinci yazıda bahsettiğim bazal metabolizma [kalbin atımı, solunum, kan dolaşımı, beynin ve sinir hücrelerinin çalışması, hücre büyümesi, yenilenmesi, vücut ısısının normal düzeyde tutulması (36.5±0.5 0C) bağırsakların hareketleri, midemizin sindirim için kullandığı enerji vs.] ve günlük ihtiyaçlarımız için kullandığımız enerji harcama miktarı.
Bütün bunlar ise genetiğimizde saklı. Genlerimiz bizim bir ürünü nasıl enerjiye çevireceğimizi ya da o enerjiyi nasıl kullanacağımızı belirleyen bileşenlerdir. Bu yapılarda oluşan mutasyonlar, bozukluklar bu sistemimizi değiştirmektedir.
Bu noktada, enerji metabolizması, nutrigenetik, nutrigenomik, nutriepigenetik kavramları giriyor devreye. Vücudumuz çok bileşenli bir mekanizma. 


Bu mekanizmalar tıkır tıkır çalışırsa sağlıklıyız, fitiz; çalışmazsa da hastayız. Buradan anlayacağımız şey obezitede bir hastalıktır ve birçok hastalığa zemin hazırlar. Bu yüzden ihmal edilmemelidir.
Nutrigenetik, nutrigenomik, nutriepigenetik konuları da bir diğer yazının konusu olsun.
Enerjinizi mutlulukla harcadığınız günler dileği ile,

Bir akademisyenin kadrajı
Müzeyyenname


1 yorum:

IV-OBEZİTE;KAHVERENGİ YAĞ HÜCRESİ ve ÜŞÜMEK

Sibirya kurdunu aklında tut diyerek başlıyorum yazıya. Neden mi. Yazının sonunda anlayacaksınız durumu maalesef J Bir dirhem et bin ...